Senin İçin Ne Yapabilirim?

Zeynep Buket Akdeniz
3 min readFeb 5, 2020

--

Hayatın bir şekilde; farklı yollarla, farklı kanallarla tam olarak olarak ihtiyaç duyduğum sesi; doğru zaman ve doğru yerlerde karşıma çıkartmak gibi güzel bir huyu var. Bu yüzden kendisine gerçek bir teşekkür borçluyum.

Ve yakın bir zamanda karşıma çıkan kavram da “öz şefkat”!

Allah allah, ne ki bu öz şefkat dedikleri şey. Yani “kendini sev, kendine inan” kişisel gelişim zırvalıklarından biri mi?

Yaklaşık 10 senedir bu kişisel gelişim zırvalıklarını okuyorum ben de. Ve inanın, işe yarıyor :) Birkaç deneyimimi anlatmak için sabırsızlanıyorum hatta, belki başka bir gün derin derin onu da anlatırım.

Öz şefkat’e geri dönelim…

Ne demek olduğunu ilk kez Zeynep Selvili Çarmıklı’nın Pembe Fili Düşünme kitabında hissettim. Aslında hep bildiğim, bir şekilde söylenen ve kulağım arkasına ittiğim bu kavram; en çok ihtiyaç duyduğum, kendimi en çok hırpaladığım o karanlık zamanımda yeniden önüme serildi.

Diyor ki: “Sevdiğiniz birinin başına kötü bir olay geldiğini, zor bir zamandan geçtiğini, bir ayrılık yaşadığını farz edin. Kendini oldukça kötü hissediyor. Kendini suçluyor, kendini değersiz hissediyor. Peki, siz ona ne derdiniz?”

https://www.zeynepselvili.com/tr/oz-sefkat

“Bunu hak ettin, sen zaten hep yanlış kararlar veriyorsun, başına bunların geleceğini biliyordun ama devam ettin. O adamı aramaman gerektiğini, o adamın böyle biri olduğunu bildiğin halde yıllarca peşinde sürüklendin. Seni sevmedi, seni istemedi, başkasını sana tercih etti, başkasını sevmeyi ve ona kalbini açmayı seçti. SENİ İSTEMEDİ.” mi dersiniz? Hayır! Sevdiğiniz ve zaten yeterince incinmiş o yakınınızı şefkatle sarmalayıp, sarılıp ona “Her şey geçecek.” dersiniz.

Peki neden zor bir zamandan geçerken, kötü bir olayın içindeyken, ayrılık yaşarken bunları kendimize söyleyemiyoruz?

Basit bir soru. Ama beni vurdu. Çünkü o karanlığın, o dipsiz kuyunun içindeyken; en çok da ben kendimi hırpaladım, suçladım ve yerden yere vurdum. Aynaya bakıp “SENİ İSTEMEDİ!” diyerek ağlaya ağlaya kaç günümü geçirmeye çalıştığımı inanın artık hatırlamıyorum.

Ve sonra sevgili psikologum bana hatırlattı bunu. Beni derinden sarsan bir olayı ona anlatırken, beni durdurdu ve dedi ki “O anı durdur. Ve oradaki Zeynep’in yanına git. Ona ne söylerdin?” Bilinçsizce dilimden şu sözcükler çıktı “Bu senin yüzünden değil. Bu seninle ilgili değil. Sen değersiz değilsin.” Sonra içeriye içeriye akan hıçkırıklar tabii ki… Bana öz şefkat ile ilgili okuduğum kitaplardan cümleler söylemesi de ayrı bir güzellik oldu. Demek aynı yazıları, içerikleri okumuşuz psikologumla. Demek ki, doğru yoldayım. :)

Çok kısa bir süre sonra; kendisinin Kundalini Yoga seansına katıldığım sevgili Nur Taran’ın bir yazısında karşıma çıktı. Tesadüfen. Instagrama girdiğimde bir anda karşıma çıkıverdi. Diyordu ki “Sen bozuk değilsin!”

Dedim ki “Nasıl olur?” Çünkü neredeyse 2 haftadır; bende bir sorun var, ben kesin yanlış ve defolu üretildim diye diye uykularımı düşüncelerime katlediyordum. Sakince okudum. Sindire sindire, her bir cümleyi not ala ala okudum. Tekrar tekrar yüksek sesle ve sessizce okudum. “Sen bozuk değilsin. Karanlıktan geçtiğin için, öfkeyi, kıskançlığı, bezginliği hissettiğin için kendini bozuk ya da iflah olmaz hissetmeyi yavaşça bırakmaya niyet et. Anla! İnsansın.”

Evet, ben bir insanım. Biliyorum ki benim yaşadıklarımı yaşayan, benim yürüdüğüm yollardan yürüyen herkes böyle hissederdi.

Karşılaşmalarım bitmedi. Önce sevgili yoga eğitmenim, sonra da sevgili Defne Suman’ın Mavi Orman kitabında bir kavramla karşılaştım: Ahimsa! Diyor ki: “Ahimsa, derli toplu ilk yoga kitapçığının yazarı Patanjali’nin hayatımızı anlamlı kılmamız için önerdiği yollardan bir tanesi. Bu yollara Yama deniyor. İlk yama, ahimsa. Öldürmemek, zarar vermemek anlamına geliyor.” (Defne Suman, Mavi Orman, sf 100)

Ama bu zarar vermemek sadece komşunla, iş arkadaşınla, ailenle yaşadığın şiddetsiz bir ilişki için değil; kendinle yaşadığın ilişkin için de zarar verici olmamaktan bahsediyor. Kendine karşı nazik davranmaktan, kendine karşı şefkatli davranmaktan bahsediyor.

Teşekkür ederim hayat, almam gereken mesajları alıyorum.

Ama zorlanıyorum elbette, alışkın olduğum bir şey değil. İşimde, okulumda ve bilhassa duygusal ilişkilerimde kendime çok acımasız davrandım. Hele ki yıllar sonra hatırlamak bile istemeyeceğim şekilde zor bir dönemden geçerken kendi saçımı okşayamadım, kendime sarılamadım, “Bu da geçer.” diyemedim. Bedenim, ruhum ihtiyaç duyduğu şeyi bağırıyor bana adeta; “Kendine nazik davran.”, diyor ve ekliyor; “Kendini sevmeyi unutma.”

Ve öğrenmeye çalışıyorum, psikologumun bana söylediği gibi; zor bir anın içindeyken, o anı durdurup kendime şefkatle davranmam gerektiğini. Zeynep Selvili Çarmıklı’nın dediği gibi, o zor ve karanlık anın içindeyken, elimi kalbime götürüp “Senin için ne yapabilirim?” diyebilmeyi…

Benim sevgili kalbim… Biliyorum çok yaralısın, biliyorum çok yorgunsun ve kırgınsın. Biliyorum artık biraz devam edecek gücü kendinde bulamıyorsun. Peki, senin için ne yapabilirim?

Okyanusun ötesinde görüşmek üzere…

--

--